Meme Kanseri nasıl oluşur?

Meme Aile Hikayesi - Op. Dr. Selçuk KihtirVücudumuzdaki bütün organlarda olduğu gibi meme dokusunu oluşturan hücreler de erişkin durumuna geçene kadar belli bir bölünme hızına sahiptir. Bu safhadan sonra bu bölünme durur ve sadece gerekli durumlarda aktif hale gelir.

Bu denge, her hücrenin nukleus dediğimiz çekirdeğindeki genetik yapının kontrolündedir. Genlerde bir anormallik oluştuğunda bu denge bozulur ve kontrolsüz hücre bölünmesi başlar.

Zamanla kontrolsüz bölünmeye başlayan bu hücreler (kanser hücreleri) memede kitle halini alır.Daha sonra da kan ve lenf yollarını kullanarak bu hücreler meme dokusu dışına çıkarak diğer organlara da yayılım gösterir. Bu duruma metastaz denir. Sonuçta kanser bir hücrenin genetik bozukluk nedeni ile kontrolsüz bölünmesi ve büyümesidir.

Kanser oluşumuna neden olan bu genetik bozuklukların sadece %10-15’i aileden geçer.

Diğer %85-90’ı yaşlılık ve diğer nedenlerle sonradan oluşur.

Görülme Sıklığı

Meme kanserinin görülme sıklığı yaş guruplarına göre değişir:

  • 40 yaşına kadar 229 kadında bir,
  • 40-59 yaş arası 24 kadında bir,
  • 60-79 yaş arası 11 kadında bir görülme sıklığı vardır.

90 yaşına kadar yaşayan kadınlarda risk faktörleri ile birlikte yapılan istatistklerde meme kanseri görülme sıklığı son araştırmalara göre her sekiz kadında bir olarak saptanmıştır.


Risk Faktörleri

Yaş: 35 yaş altı meme kanseri riski çok az iken 50 yaş sonrası artış gösterir.

Doğurganlık: Hiç çocuk doğurmamak ya da ilk doğumun 30 yaş sonrası yapılması.

Genetik Faktörler: Meme kanserlerinin %10-15’i doğuştan gelen genetik bozukluklara bağlıdır. Günümüzde BRCA1 ve BRCA 2 genlerindeki bozuklukların meme kanseri riskini önemli ölçüde arttırdığı bilinmektedir.Normalde meme kanseri riski %12 iken, BRCA1 gen hasraı olanlarda %55-60, BRCA2 gen hasarı olanlarda %45’dir.

Ailesel Faktörler: Kalıtsal meme kanseri,birinci derece akrabaların (anne,teyze,kız kardeş) en az ikisinde görüldüğünde,50 yaş altında teşhis edildiğinde,iki memede aynı anda oluştuğunda,baba ve ya erkek kardeşlerde görüldüğünde araştırılmalıdır.

İlk adet ve Menapoz yaşı: Meme kanserinin estrojen hormonuna bağlı olması nedeni ile ilk adetin 12 yaş altında ve menapozon 55 yaş üstünde olması yani estrojene bağlı dönemin uzaması risk faktörü olarak kabul edilir.

Meme Biyopsisi: Yapılan meme biyopsisi patoloji sonucunun atipik duktal hiperplazi ve ya lobüler karsinoma insitu ile uyumlu gelmesi bu kişinin takiplerinde daha dikkatli olunmasını gerektirir.

Mamografik bulgular: Yoğun meme dokusu olan kişilerde mamografi dışında ultrason ve meme MR’ı gibi ek tetkikler gerekebilir.

Hormon Replasman Tedavisi : 5 seneden daha uzun süre HRT alan kadınlarda risk artışı olabilir.Bu nedenla HRT ‘ne başlanmadan önce hastanın menapoz şikayetleri ve risk faktörleri detaylı bir şekilde değerlendirilmelidir.

Radyolojik Tetkikler

Mamografi

Mamografi - Op. Dr. Selçuk KihtirKadınlar için rahatsızlık verici olsa da meme kanserinin erken teşhis edilmesinde büyük önem taşır. Yapılan araştırmalarda mamografi kontrollerini düzenli olarak yapan kadın popülasyonunda meme kanserine bağlı ölümlerde %60-70 oranında azalma görülmüştür. Mamografinin meme kanserine neden olmadığı bilimsel olarak bilinmektedir. Meme ultrasonu mamografinin yerini tutmaz. Çünkü ultrason meme dokusunda zaten oluşmuş olan kitlelerin içeriği hakkında bilgi veren bir tetkiktir.İdeali iki tetkikin aynı anda yapılmasıdır. Düzenli olarak yapılan mamografi ve meme USG sayesinde günümüz teknolojisinde meme kanseri artık 4-5 mm boyutlarında, tam olarak kansere dönüşmeden teşhis edilebilmektedir.Bu kadar erken yakalanabilecek lezyon tetkikler yapılmadığında doğası gereği büyüyerek zamanla elle hissedilebilecek bir kitle haline gelir.Elle hissedilebilir hale gelmesi için geçen süre minimum beş senedir.Erken teşhis, tedavi şekli, tedavi sonrası, yaşam kalitesi ve yaşam beklentisi hakkında yüz güldürücü farklılıklar yaratır. Her kadın 35-40 yaş arası bir kez 40 yaş sonrası her senede bir kez mamografi yaptırmalıdır. Risk faktörlerine bağlı olarak yılık mamografi yaşı 40 yaş altına çekilebilir.65 yaş sonrası mamografik takipler iki senede bir yapılabilir.

Meme USG

Meme USG genelde memenin iyi huylu lezyonlarının değerlendirilmesinde kullanılan bir tetkiktir. Meme kanserinin erken teşhisinde mamografi ile birlikte yapıldığında belirgin tamamlayıcı etkisi vardır.Aynı zamanda doku teşhisi gerektiğinde USG eşliğinde biyopsi amaçlı da kullanılır.

Meme MRI

Meme MRI günümüzde meme kanserinde rutin tarama amaçlı kullanılmamaktadır.Ancak kanser teşhisi konulan hastaların ameliyat planlamasında ve yüksek risk gurubundaki hastaların takiplerinde önemli katkıları vardır.

Muayene

Hekim Muayenesi

Her kadın 20 yaşında meme uzmanı tarafından muayene edilmeli ve kendi kendine muayene metodu ve meme hastalıkları hakkında bilgilendirilmelidir. Bu ilk muayene sonrasında 20-30 yaş arasında 3 senede bir, 30-40 yaş arasında 2 senede bir, 40 yaş sonrası senede bir meme uzmanı tarafından kontrol edilmelidir.

Kendi Kendine Muayene

Meme Hastalıkları 1 - Op. Dr. Selçuk KihtirMemede kitlelerin %70’i kadınların kendisi tarafından saptanır. Her kadın 20 yaşından itibaren kendi kendine muayene (KKM) hakkında bilgilendirilmelidir. KKM menapoz öncesi ayda sadece bir kere, adetin başlangıcının yedinci gününde , menapoz döneminde ise her ayın birinde yapılmalıdır. Önerilen bu günler dışında gelişi güzel yapılan muayeneler, meme dokusunun adet siklusunda hormanlara bağlı olarak değişiklik göstermesi nedeni ile yanıltıcı olur. Bu muayenede amaç meme dokusu hakkında beyinde hafıza oluşturmak ve bu sayede en ufak değişikliği fark edebilmektir. Çeşitli muayene yöntemleri olmakla birlikte en ideali duş sırasında yapılanıdır. Bu kontrolleri doğru şekilde yapabilmek için hekiminizden bilgi alınız.

 

Meme Kanseri Belirtileri

  • Meme Kanseri Nedir - Op. Dr. Selçuk KihtirMeme dokusunda ele gelen sertlik
  • Meme derisinde kalınlaşma
  • Meme başında içe çökme
  • Meme başında iyileşmeyen yaralar
  • Meme başından kanlı akıntı
  • Koltukaltında ele gelen sertlik

Memede Kitle

Memede her ele gelen kitle kanser değildir. Fark edilen kitlelerin %90’ı iyi huyludur. Memedeki kitleler genel olarak kistik(su keseciği) ve solid (katı) olarak ikiye ayrılır. Kistler adet dönemlerinde hormon değişikliklerine bağlı olarak meme dokusunun fizyolojik olarak su toplayıp adet sonrasında geri bırakması nedeni ile oluşur. Adet zamanı memedeki gerginlik ve ağrı şikayetlerinin nedeni de bu mekanizmadır. Kistler cidarlarının kalınlığı ve içeriğine bakılarak basit ve komplike olarak ikiye ayrılır. Kistlerin meme dokusunda yaygın olarak bulunmasını fibrokistik meme yapısı denir. Kistik meme yapısı kanser açısından bir risk faktörü değildir. Çok büyük boyutlara ulaşıp ağrı şikayeti yaratmadığı sürece kistler rahatlıkla takip edilebilir. Solid kitleler de iyi ve kötü huylu diye ikiye ayrılır. İyi huylu solid kitlelerin sınırları düzenlidir, meme dokusu içinde hareketlidir ve zaman içinde minmal büyüme gösterir. Çok büyük boyutlarda olmadığı ve kontrollerde belirgin büyüme göstermediği sürece cerrahi müdahale gerektirmemektedir. Kötü huylu solid kitlelerin sınırları düzensizdir, meme dokusu içinde sabittir ve zamanla boyutlarında büyüme gösterir.

Solid kitlelerde muayene ve radyolojik tetkikler sonucunda malinite düşünüldüğünde, amaliyat planlamasının düzgün yapılabilmesi ve gereksiz yere ikinci bir müdahaleyi önlemek için öncesinde biyopsi ile patoloji sonucunun elde edilmesi gereklidir. Genel halk inancının tersine biyopsinin kanser dokusunu yayma gibi bir yan etkisi yoktur.

Tedavi Yöntemleri

Meme kanserinin tedavisi, tanı konulduğunda hastalığın safhası,tümörün meme boyutuna olan oranı,meme başına olan yakınlığı,adedi, kanserin hücre yapısı, reseptör durumu, onkojenlerin olup olmaması, hastanın yaşı, hastanın sağlık durumuna göre farklılıklar gösterir. Bu nedenle meme cerrahının kontrolü altında, medikal onkolog, radyasyon onkoloğu, patolog, radyolojist ve gerektiğinde nükleer tıp uzmanının uyum içinde çalışması doğru tedavinin seçimi ve düzenli şekilde uygulanabilmesi için çok büyük önem taşır. 

Cerrahi

Meme Hastalıkları 5 - Op. Dr. Selçuk KihtirMeme kanserinde; sadece kanserli dokunun, çevresinden sağlıklı meme dokusunu içerecek şekilde, çıkarıldığı “meme koruyucu cerrahi” ve meme dokusunun tamamına yakınının çıkarıldığı “mastektomi” denilen iki türlü cerrahi yöntem vardır. Endikasyonları doğru konularak yapıldığında yaşam beklentisi (sağ kalım)olarak iki yöntemin farkı yoktur. Bırakılan meme dokusunda kanser nüksü, meme koruyucu cerrahi sonrası mastektomi ile karşılaştırıldığında %3-8 daha fazladır. Meme koruyucu cerrahi sonrası korunan meme dokusunda kanser nüksünü azaltmak amaçlı radyoterapi tedavisi gereklidir. Mastektomi sonrası da belli durumlarda radyoterapi gerekebilir. Kanserli dokunun meme boyutuna göre büyük olduğu, mültisentrik (çok odaklı) olduğu durumlarda,tümörün meme başına bitişik olduğu durumlarda,hastanın ameliyat sonrası radyoterapi alamayacağı durumlarda, BRCA1&BRCA2 gen hasarlarının olduğu durumlarda, meme koruyucu cerrahi uygun olmayabilir. Bu durumda cerrahi seçenek mastektomidir.

Mastektomi meme dokusunun tamamının,meme başının ve meme derisinin belli bir bölümünün alınmasıdır. Günümüzde belli kriterlerin sağlandığı durumlarda, mastektomi ameliyatı meme başı ve meme derisinin tamamı korunarak aynı anda meme rekonstrüksiyonu gerçekleştirilerek yapılabilmektedir. Protez duruma göre tek aşamada ya da doku genişletici sonrası iki aşamada uygulanabilir.Rekonstrüksiyon hastanın genelde karın ve sırt bölgesinden kendi dokusu kaydırılarak flep şeklinde de yapılabilir.Meme başının alınmak zorunda olunduğu durumlarda ise deri grefti ve tatuaj yolu ile tekrar oluşturulabilmektedir.Aynı ameliyatta meme rekonstrüksiyonunun yapılmasının hastanın pskolojik durumuna ve iyileşme sürecine olan pozitif katkıları yadsınamaz.
Meme cerrahisinde önemli olan ameliyat öncesinde tüm verileri titizlikle değerlendirerek hasta bazında en uygun seçeneği seçebilmektir.

Aksiller Sentinel Lenf Nodu Biyopsisi

Meme kanserinin çok ender istisnalar dışında ilk yayılım gösterdiği yer koltukaltı lenf nodlarıdır. Meme kanseri teşhisi konulan her hastada hastalığın safhasını saptamak ve cerrahi sonrası medikal tedaviyi planlayabilmek için koltukaltı lenf nodlarında tutulum olup olmadığını bilmek gereklidir. Bu nedenle meme kanseri cerrahisi denildiğinde koltukaltı (aksilla) cerrahisi ister meme koruyucu cerrahi ister mastektomi sonrası planın bir parçasıdır. Klasik aksiller lenf nodu disseksiyonunda direk olarak koltuk altından en az 14 adet lenf nodu çıkarılarak patolojik incelemeye verilir. Erken safha meme kanserlerinde koltukaltı lenf nodlarının tutulumu %10’un altındadır. Bu da %90 hastada gereksiz yere koltukaltı lenf nodları çıkarılması anlamına gelir.

Günümüzde koltukaltı lenf nodlarına yayılımın belli bir sıra içinde olduğunu bilmekteyiz. Yani koltukaltına kanser hücresi yayılması olacaksa öncelikli olarak gittiği bir lenf nodu vardır. Bu noda yayılım olmadan diğer nodlara yayılım olmaz. İşte bu noda sentinel (bekçi) nodu denir. Aksiller sentinel lenf nodu biyopsisinde meme dokusu içine ameliyat öncesi özel bir madde enjekte edilerek ameliyat sırasında gama prob adlı ölçüm yapabilen bir aletle koltukaltına yapılan minimal bir kesi ile sadece sentinel lenf nodu çıkarılır ve patolog tarafından kanser hücresi olup olmadığına bakılır. Kanser yayılımı görülmediği durumlarda koltukaltının temiz olduğu anlaşılıp gereksiz yere diğer lenf nodları çıkarılmaz. Böylelikle ameliyat sonrası oluşabilecek olası kol ödemi,hissizlik gibi muhtemel komplikasyonlar minimuma indirilmiş olur.

Kemoterapi

Kemoterapi tüm vücudu etkileyen sistemik ilaç tedavisidir. Amacı tümörün kendisini, damar ve ya lenf yolu ile tümör kitlesi dışında yayılım gösteren kanser hücrelerini yok etmektir. Günümüzde çeşitli kemoterapi ilaçları olmasına karşın,temel prensip normal vücut hücrelerinden daha hızlı bölünen kanser hücrelerini bu özelliklerinden yararlanarak yok etmek ve ya büyümelerini önlemektir. Meme kanserinde,hastalığın safhasına göre planlanan çeşitli kemoterapi kombinasyonları vardır.

Kemoterapinin yan etkilerinin olma nedeni vücutta hızlı bölünen hücrelerin sadece kanser hücreleri olmamasıdır. Normal kan hücreleri, gastrointestinal sistem, ağaz, burun, vajen florası, saç ve tırnak gibi hızlı hücre bölünmesi gösteren normal dokular da kemoterapiden etkilenir. Meme kanserinde hastalığın safhası, kanser hücresinin özellikleri, hastanın menapoz durumu, eşlik eden medikal sorunlarının olup olmamasına bağlı değişiklik gösteren kemoterapi rejimleri vardır.

Kullanılan her kemoterapi ilaç türü kendine özgü hastadan hastaya farklılık gösterebilen yan etkiler yaratır. Günümüzde kemoterapi yan etkileri minimuma indirgenmiş ve bir çoğu kontrol edilebilir hale gelmiştir. Kemoterapiye başlanmadan önce hasta kullanılacak ilaçların yan etkileri, koruyucu önlemleri ve tedavi süresince kontrolleri hakkında medikal onkoloğu tarafından detaylı olarak bilgilendirilmelidir.

Hormon Tedavisi

Hormon tedavisi bazı hastalar tarafından kemoterapi ile karşılaştırıldığında sadece bir hap tedavisi gibi düşünülse de en az kemoterapi kadar etkili bir tedavi olduğu bilinmelidir. Hormon tedavisinin, cerrahi sonrası oluşabilen lokal nükslerde, diğer memede kanser görülme yüzdesinde ve yüksek risk gurubunda sayılan hastalarda kanser oluşumunda belirgin önleyici etkisi medikal olarak bilinmektedir Meme kanserinin estrojen hormonuna bağlı olarak geliştiği bilinmektedir.

Hormon tedavisinde esas prensip estrojen hormonu reseptörlerini bloke ederek, kanser hücrelerinin üzerindeki büyüme etkisini yok etmektir. Yıllardır kullanılan tamoksifen tedavisinden sonra son bir kaç yıl içinde aromataz inhibitörleri adı altında diğer bir tedavi türüne de başlanmıştır. Tamoksifenle karşılaştırıldığında özellikle menapozdaki hastaların tedavisinde yüz güldürücü sonuçlar vermiştir. İki tedavi arasındaki seçim, hastanın yaşı ve kanser hücrelerinin reseptör durumlarına göre medikal onkolog tarafından yapılır. Her iki ilacın da kendine özgü yan etkileri bulunmaktadır. Bu yan etkilerin hasta bazında detaylı olarak değerlendirilmesi ve hastanın bu konuda bilgilendirilmesi önemlidir.Meme Kemoterapi 2 - Op. Dr. Selçuk Kihtir

Radyoterapi

Radyoterapi tümör dokusuna yada tümör çıkarıldıktan sonra çevre dokuya verilen lokal, yüksek enerjili ışın tedavisidir. Meme koruyucu cerrahi sonrası korunan meme dokusuna yapılan radyoterapinin lokal nüks riskini %70-80 oranlarında azalttığı bilinmekte olup günümüzde meme koruyucu tedavi sonrası uygulanışı rutin hale gelmiştir. Koltuk altı lenf nodlarının ileri safhada tutulduğu durumlarda bu bölgeye de uygulanır.

Ender durumlarda lokal ileri meme kanserlerinde cerrahi öncesi tümör boyutlarını küçültme amaçlı da kullanılır. Genelde 4 hafta haftada 5 gün 10-12 saniyelik seanslar halinde uygulanan ağrısız bir tedavidir. Hastaneye yatış gerektirmez. Tedavi sırasında hastalar çevresindekiler için radyoaktivite riski taşımaz. Gelişen teknoloji sonucunda lineer akseleratör sistemleri ile yapılan radyoterapi sayesinde kalp, akciğer gibi çevre dokulara olabilecek yan etkileri minimuma indirgenmiştir. Meme dokusunda geçici deri değişiklikleri olabilir. Hastanın tedavi öncesi muhtemel komplikasyonları ve önlemleri hakkında radyasyon onkoloğu tarafından bilgilendirilmesi önemlidir.

Prognostik Faktörler

Hastalık teşhisi ile birlikte tümör boyutu, meme koruyucu cerrahi yapıldıysa çıkarılan tümörün sınırlarının temiz olup olmadığı, koltuk altı lenf nodu tutulumunun derecesi, kanser hücrelerinin farklılaşma dereceleri, tümör dokusunda estrojen ve projesteron reseptörlerinin bulunup bulunmaması, onkojenlerin olup olmaması hakkında yeterli bilgi edinilmesi, hastalığın safhasını belirlemede, tedavi şeklini planlamada ve tadavi sonrası hastalık takibinde büyük önem taşır. Meme kanseri ameliyatı sonrası patoloji raporunun tüm bu bilgileri içermesi gerekir ve hazırlanması yaklaşık 10 gün sürebilir. Ayrıca bu detaylı bilgiler sonrası yine doğru sınıflama amaçlı kemik sintigrafisi, akciğer grafisi, üst batın ultrasonu tetkikleri de istenebilir. Hastaların bu süre içinde sabırlı olması gerekir. Meme kanseri tedavisinde cerrahi sonrası bu raporun içeriğine ve tetkik sonuçlarına bakılarak o hasta için en uygun olan kemoterapi ve radyoterapi tedavisi planlanır. Sonuç olarak meme kanserinde tek tip tedavi yoktur. Cerrahi, kemoterapi, radyoterapi, hormon tedavilerinden hangilerinin nasıl bir sıralama ile uygulanacakları, tüm bu faktörlere göre hastadan hastaya değişkenlik gösterir. Mühim olan gereki olan bütün bilgileri toplamak ve hastaya en uygun tedaviyi uygulayabilmektir. 

Tedavi Sonrası Takip

Tedavi sonrasi takip aralıklari ve bu takiplerde gerekli olan tetkikler primer tedavi sırasında belirlenen hastalığın safhası ve uygulanan tedaviye göre değişkenlik gösterir.

Tedavi sonrası kontrollerin aksatılmaması en az primer tedavi kadar önemlidir. Hiç bir kadın meme kanseri olmak istemez. Bu nedenle böyle bir teşhisi kabullenmek ve onunla savaşmak kolay bir süreç değildir.

Bu süreçte sadece hasta değil hastanın yakınları da etkilenir. Bu nedenle bu kişilerin de desteğe ve bilgilendirilmeye ihtiyacı vardır.

Günümüzde tedavi süreci ve sonrasında hasta ve etkilenen yakınlarının olaya bakışının tedavinin etkinliğinde rol oynadığı bilinmektedir.